Hafif Psikolojik Sorunlar

 Düştüğünde Kalkarsan Hayat Güzeldir.

Hayat Kaybettiğin Yerden Başlar.

Kalbin Temizse Hikayen Mutlu Biter.

Bunlar yaz dizisi isimleri değil çocuklar. 

Bunlar kitapçıda en çok satanlar listesindeki kitapların isimleri. Allah sizi kahretmesin, ne yapıyorsunuz siz yaa. Ben sırça köşkümden yeni yeni çıkıyorum, uzun süreden sonra ilk kez kitapçıya gittim. Gördüklerimi silin benim.

Pandemi dedik, büyük şehir hayatı dedik, aile travmaları dedik, kaosun ortasında boşlukta kalmışlık dedik ama yeter neymişiniz ya. Tamam en çok sizi sevmediler, en çok siz çektiniz bu hayatın çilesini ya.

En çok siz taşıdınız çocukluğunuzu sırtınızda, en zor evlilik sizinki, en tahammül seviyesi düşük sizsiniz, en kabuğunu kıramayan, en hayallerini gerçekleştiremeyen sizsiniz tamam. 

Ne kendini bulma çabasıymış, ne özüne dönüşmüş, ne geçmişle hesaplaşmaymış bitmedi arkadaş. Hadi bitmemesini geçtim, bu okuduklarınız ne ya. 400. baskısında olan kitap var. 400 baskı 400. 

Hadi siz okuyorsunuz size yazıklar olsun, bana da yazıklar olsun ki size döktüğüm dilleri yazaydım eğer, şimdi “Şifalı Seyir “kitabımı okuyordunuz ben de konuşuyordum kemik gözlüklerim ile panellerde. 

Bio’mda “bu bir kendini bulma seyiri, benimle bu şifa yolculuğuna var mısın yol arkadaşım” yazıyordu.

Yazardık egolu bi adam, ona aşık iyi eğitimli ama kendi değerini bilmeyen bir kız üzerinden karakter çözümleme. Ordan kızın ailesi ile ilişkisine bağla, adamın eksikliklerini örtme çabasına bağla. Misler gibi yazardım.

Bakın farkındayım. Hani diyorlar ya anne babalarımız “biz çok arada kalmış bir nesiliz” diye. Yok değiller. Arada kalanlar biziz. Onlar evlerini yazlıklarını aldılar. Çocuklarını okuttular, evlendirdiler şimdi de domates sosu yapıyorlar. 

Çift maske takacak kadar seviyorlar bu hayatı. 

Bir alt nesile bakarsan onlar da mutlu Tiktok’a düştüler. Herkesle dalga geçiyorlar. Kimse onlardan çok büyük şeyler beklemiyor çünkü herkes “büyük” beklentinin ne olduğunu sorguluyor zaten. Farklılıklar artık iş yapıyor.

Bizim dönemimizde okulda iki üç tane kız vardı zaten bütün pazar onlar etrafında dönüyordu. O zaman ya güzeldin ya değildin. Ya araban vardı ya yoktu. Şimdi araban yoksa çevreyi de düşünüyor olabilirsin mesela. Bizim zamanımızda araban yoksa yoktu bir savunmamız yoktu. Güzellik de çok göreceli olmaya başladı mesela eskiden tek tip kız seviliyordu şimdi herkesin tarzı başka. Herkes bitcoin’e gitmiyor yani alt coinler de iş yapıyor. 

İşte bunlar hep travma.

Belliydi bunun bir yerde patlayacağı da patlayınca ben bizim nesilden daha dürüst olmasını beklerdim. Tam tersi gizlemekten, bazı şeyleri “öyle değilmiş gibi” davranmaktan iyice ruh hastası olduk.
Ne bu 2000’liler gibi olup, hayatı siktir edebildik ne de anne babalarımız gibi olup; açan gülleri görünce ya da banka size özel %19 değil de %19.8 faiz verince iyileştik. 

Bize en zoru kaldı. Kendi kendimizi teselli etmek zorunda kaldık.

Kalp kırmamak, kendimizi yakışanı yapmak için cevap vermediğimiz herkes, her şey kendini haklı zannetti. 

Bizim ebeveynlerimiz kalp kırmak istemediler hiç. “Olur öyle” dediler. “İnsanlık hali” dediler. Olgundular, başka şansları yoktu. Biz kapı kapı Gülseren Budayıcıoğlu arayıp, aşırı ilginç bulduğumuz ve kimsenin yaşadıklarımızı yaşamadığını düşündüğümüz hayatımızı anlatmak için heves ederken, kitapçı raflarının arasında ruhumuzu iyileştirmeye yarayacak önsözler bulmaya çalışırken onlar ateşlenen çocuklarını iyileştiriyorlardı çünkü. 

Ama biz… Biz olgun olmadığımız halde olgunmuş gibi davranmaya çalışıyoruz. Öfkemiz o kadar büyüyor ki içimizde hem bir şey söylemiyoruz hem de bununla barışamıyoruz. Hem her şeyin farkındayız hem konuşamıyoruz. Diyorlar ya GenZ şöyle dünyanın farkında böyle algıları açık. Hadi lan ordan, hepsini 10 ile çarparız biz, empatiden yoksun bebeler hepsi. 

Onlar karşı tarafın ne dediğini duyup anlayana kadar biz liseyi Ankara’da mı, İzmir’de, mi İstanbul’da mı okuduğunu anlarız. 

Sonra sen içine at at, 28-38 yaş arası olanlar oldu. Bu yaş aralığında aşı randevu yığılması gibi “hafif psikolojik sorunlar” yığılması yaşandı. 

Herkes bi atar gider. Kimseyle iki laf edilmiyor. Herkes yok sınırlarımı aşamazsınız, beni bi tek köpeğim anlıyor, insanlara tahammülüm kalmadı falan. Ya da hiç olmadıkları biri gibi davranmaya başladılar. Eskiden saç kestirip boyatırdık, yok anam şimdi hayatta değişiklik yapacağız diye nerelere kaçacağını şaşırdı millet. Kendimizle dalga geçemiyoruz hiç. Hiç biriniz hasta değilsiniz, kastığınız için böyle oluyor. 

Pasif agresif hareketler. Yüksek sesle lan ben köpek gibi mutsuzum diyemeden, kitap okumaya başlıyorsunuz. O gözlerinizi kapatıp ormanlık yollarda ve ya çöllerde falan yürüdüğünüz ve önünüze çıkan eşyaları alıp almadığınıza göre travmalarınızı tespit eden terapilere giriyorsunuz sonra gelip atarınızı giderinizi kaprisinizi biz çekiyoruz. 

Suçu kendimizde aramak yerine geçmişimize, geleceğimize yükü bindirmeye çalışıyoruz. Şöyle davrandım çünkü… demek için bu kitapları okuyoruz, psikologlara gidiyoruz. Herkes kendi çünküsünü bulmaya odaklanmış durumda, bazen bazı şeyleri sadece “böyle biri” olduğumuz için yaptığımızı unutuyoruz.

Daha iyi biri olabilecekken olmadım çünkü…. 

Çünkü daha kolay. Çünkü annenini suçlamak, partnerini suçlamak, çocukluk anılarını kirletmek daha kolay şimdiki ellerini kirletmekten. 

Daha iyi biri olmadın, çünkü olmadı yani. Ay iyi biri olmak ne zaten ya.

Hayallerin gerçekleşmedi çünkü geçmişte onları değil diğerlerini istiyordun. O zaman istediklerin ile şu an istediklerin farklı. Ben değiştim diyemiyorsun, o zaman çocuktum diyemiyorsun. O çocuklukla yanlış kararlar vermişim, şimdi o yanlış kararları doğru hayata uydurmaya çalışıyorum demiyorsun.

Bize duymak istediklerimizi söyleyen kitapları seviyoruz. 

Ama kendimize iki çift laf edecek cesaretimiz yok. 


Yorumlar

Popüler Yayınlar