Bizim Yüzümüzden

 Aralık ayı böyle bir hevesli olunur. 

Hani sanki yanlış olan sen değilsin de geride bıraktığın seneymiş gibi davranma lüksün vardır çünkü. 

Mart ayı böyle kıştan çıktım mı bahara girdim mi ikileminde kalırsın.

Hani sanki karar veremeyen bir yöne gidemeyen sen değilsin de mevsimlermiş gibi davranırsın.

Haziran ayı, “ay şu an hiç kendimi üzemeyeceğim” moduna girersin.

Sanki seni üzen başkasıymış gibi davranırsın, güzel esen bir terasta seni üzenlerden uzaklaşmış da hayatın tadını çıkarıyor gibi yaparsın.

Eylül ayına ise hiç bir bahane işlemez. 

Sene henüz bitmiyordur ama yeni biri olmak için de geçtir artık. 

Eylül, sonbahar romantizm yapmayacağım. Hiç sevmem çünkü; aylara, bazı sayılara, eşyalara, işlere anlam yüklemeyi. Bana kendi hareketlerine anlam yüklememek için yapılan bir şey gibi gelir hep.
Ama çok sevdiğim bir şey vardır ki o da bir şeyleri diğer şeylere benzetmek.

Eylül de öyle. Gerisinde büyük iz yok, önünde çok umut yok ama aslında başlangıç gibi de duruyor ama değil de gibi sanki.

Yapılamayan şeyler, olunamayan insanlar çok ortaya çıkar eylül ayında, öyle büyük kararlardan bahsetmiyorum. 

Çünkü bence bu hayatta herkesin büyük hayalleri yok. Ya da o hayallere ulaşamayınca mutsuz olmuyor herkes.

Aslında her şey yolundayken, kendine dışarıdan bakmak en zoru bence. Olduğunu sandığın insan olmadığını anlamak. Olmak istediğin insanlardan daha vasat olduğunu görmek.

The Rehearsal'i yeni bitirdim. Bir dizi değil aslında bir reality show. Hayatı prova etmeyi deniyorlar. 

Ama beni mahveden kısmı -belki de bu ara tek düşündüğüm şey bu konular olduğu için- kendine dışarıdan bakmana yol açtığı yerler oldu. Çok da yok aslında bir iki kere yapılıyor. 

Bir oyuncunun sizi bir süre izleyip, sonrasında sizin gibi davrandığını düşünün. 

Onu dışardan izlemeye yüreğiniz yeter mi?

Başkalarına bakarken ki bi de iyi bir gözlemciyseniz aslında insanların neyi neden yaptığını görmek çok da zor değil. 

Birinin siz aradığınızda telefonu açma sesi bile o insan hakkında bir not vermenize neden olurken, telefonun ucunda kendi sesinizi duyduğunuzu bir düşünsenize. O notu kendinize verdiğinizi.

Sizin, hakkınızda o çok da hoş olmayan düşüncelere kapılan kişinin aslında kendiniz olduğunuzu. Karşı tarafa hissettirdiğiniz o tavrı birebir kendiniz yüzünüzden karnınızın içinden hissettiğinizi bir düşünün.

Bir duyguyu anlamak kolay.
O duyguyu neden hissettiğinizi de düşünerek bulabilirsiniz belki ya da yardım alarak. 
O duygunun karşı tarafa ne hissettirdiğini de tanımlayabilirsiniz. 

Yapması en zor olan şey o hissi karşıya verenin kendiniz olduğunu görmek bence. Sesinizi duymak, o an ki duruşunuzu görmek, bakışlarınızın ne kadar irite edici olduğunu, aslında ne kadar zavallı olduğunuzu görmek.

Dışardan nasıl göründüğünü anlamak; gizlemek istediklerinin aslında ne kadar ortada olduğunu farketmek, göstermek istediklerinin ne kadar görünmediğini farketmek. 

Tek bir el haraketenin senin o güvensizliklerini ne kadar ele verdiğini anlamak. Aslında çok da iyi biri olmadığının senin sandığından daha fazla belli olduğunu anlamak.

Eylül ayı da böyle biraz bence. 

Bahanesi yok. 
Pisliği örten kar yok, baharın gelişi ile kahverengi toprağın üstünde biten yonca yeşillikler yok,tek bir dalgayla kumsalı temizleyecek bi yaz mevsimi yok.

Sadece biz varız.

Özümüzde ne kadar bok gibi insanlar olduğumuzu anlamak için bir fırsat aslında belki de.

Eleştirdiğimiz insanlara dönüştüğümüzü, birilerinin filminin kötü bile değil silik kahramanı olduğumuzu farkettiğimiz, hiç sevilmediğimizi değil de aslında hiç sevmediğimizi anladığımız, bazı şeyleri kişiselleştirdiğimiz için “öyle” davrandığımızı savunduğumuz ama aslında egomuzun ağır bastığını, birilerinin neden bizim arkamızda olmadığını çünkü hiç arkamıza bakmadığımızı anlamamız için gereken bir zaman eylül bence. Ama bunları öylesine değil kendimize dışarıdan bakarak değil, kendimize maruz kalmış birileri gibi yaşayarak anlamak lazım. Öyle ki devam edememek lazım, kendimizden utanmamız lazım.

Bazı şeyler bizim “için” değil, bizim “yüzümüzden” olabilir.
Görmemiz lazım.


Yorumlar

Popüler Yayınlar